Sunday 24 February 2008

Taşlar

Richard Shelton

Yaz geceleri dışarı çıkıp taşların büyümesini seyretmeyi severim. Bence burada, çölde, sıcak ve kuru yerde, daha iyi büyüyorlar. Ya da belki de genç olanlar burada daha hareketli.
Genç taşlar büyüklerin onlar için iyi olduğunu inandıklarından daha hareketli olma eğilimindedir. Çoğu küçük taşın, ebeveynlerinin de bir zamanlar sahip olduğu, ama uzun yıllar önce unutulmuş bir tutkusu vardır. Ve bu tutku suyla ilişkilendirildiği için, ondan asla söz edilmez. Yaşlı taşlar sudan hiç haz etmez. "Su asla bir yerde bir şeyler öğrenecek kadar uzun süre kalmayan bir at sineğidir" derler. Ama genç olanları, yavaşça, büyüklere fark ettirmeden kendilerini büyükçe bir akıntının fırtınalı bir yaz gecesinde onları yanlamasına ve fark edilmeden yakalayıp kuru bir nehir yatağından aşağı itmelerini sağlayacak bir pozisyonda yerleşmeye çalışırlar. Bu eylemin olası tehlikelerini görmezden gelerek yolcluk etmek, dünyayı görmek ve evlerinden, ailelerinden uzak, kendilerine ait kendi saltanatlarını kurabilecekleri bir yere yerleşmek isterler.
Ve taşlar arasındaki aile bağları çok sıkı olsa da, pek çoğu başarılı olmuştur. Üstelik bu taşlar çocuklarına bu akıntının içinden geçen, tehlikeli, yarım kilometre uzunluğunda, çoğu taşın hayal bile edemeyeceği kadar uzaklara bir yolculuk ettiklerini kanıtlayan yaralar taşırlar. Yaşları ilerledikçe bu gizli maceraları hakkında hava atmaktan vazgeçerler.
Yaşlı taşların çok tutucu oldukları da doğrudur. Her türlü hareketi ya tehlikeli ya da düpedüz günah olarak sınıflandırırlar. Rahatça oldukları yerde kalır, çoğunlukla da şişmanlarlar. Aslına bakılırsa şişmanlık, seçkinliğin bir göstergesidir.
Yaz gecelerinde, gençler uyuduklarında, ihtiyarlar o ciddi ve korkutucu konuya döner: Ay'a. Fısıltıyla bahsederler ondan. "Bakın! Nasıl da parlıyor ve göğün etrafında dönüyor, sürekli şekil değiştirerek," diyor biri. "Bizi nasıl çektiğini hissedin, bizi nasıl onu takip etmeye zorladığını," diyor bir diğeri. Ve bir üçüncüsü fısıldıyor, "bu çıldırmış bir taş."

Monday 4 February 2008

Friday 1 February 2008

Im Namen des Wahnsinns - Konstantin Wecker

*Wahnsinn = (kelime anlamıyla) kuruntulu akıl (gerçek anlamıyla) delilik, çılgınlık

Çılgınlık adına
tutuklusunuz
çok yüksek sesle
ve çok derinlemesine düşündünüz

Çılgınlık adına
karanlığa büründünüz
Düşünmenize gerek yok, zaten düşünüldünüz

Çılgınlık adına
hüküm giydiniz:
Zaman zaman kendinizle uğraşmışsınız

Çılgınlık adına
güldünüz
ve bundan zevk aldınız!

Çılgınlık adına
kendini biraz olsun aydınlatanlar
yok edilecek!

Evet, çılgınlık gecenin içinde ilerliyor sinsice
Bütün bu kuruntular aklımızı başımızdan aldılar
Soğuktan bir palto giymiş
Çünkü üşüyenlere daha kolay hükmedilir

Evet, çılgınlık gecenin içinde ilerliyor sinsice
Kendine adalet ve güç diyor
Güneşi kovuyor
Zamanı söndürüyor
ve bizi gerçeklikten çalıyor