Wednesday, 28 November 2007

The Passenger

Fildişi kapılarından geçen rüyalar yalandır, hiledir, sanıdır. Diğeri, ancak gerçeği kabul eder.

Rüyalar hakkındaki en güzel şey, anlık olmalarıdır.
Bir rüya sadece bir kez görülür ve sonra, unutulur. Onlara değer veren de budur, o ana ait olmaları, kayganlıkları, elle tutulamazlıkları... Ama eğer hatırlarsan, bir parçasını bile, değerlidir. Unutulabilir, her an tekrar kaybedilebilir, küçük, kırılgan bir parça...

Bir yolcuyum. Rüyalarınıza doğru hareket ediyorum. Rüyalarınıza biniyorum.
Manhattan'da çelik perçinli, pamuk şeker gibi kokan bir ejderhaya biniyorum. Kısacası otobüsle yolculuk ediyorum. Yeni yolcuyu fark etmeyen bir çift var arka koltukta. Önde oturuyorum ve şoförle sohbet ediyorum. Delawate Eyaleti'ne yaklaşırken, rüya sahibi, küçük sabırsız bir köpek, çoktan unutulmuş geçmiş bir yaşamda meçhul istikametlere yelken açtığı seferleri görüyor rüyasında. Okyanusun tuzlu dalga serpintileri yüzümü acıtıyor.
Rüyalarda ilerliyorum. Matthew'a yaklaşırken mücevheri hissediyorum.

Uyuyan çocuklarım. Rüyanızın içinde bir yolcunuz oldu ve siz, bunu asla bilmediniz.

dream
"...Ve ancak O'nun rüyalarının bir parçası olduğunda bilirsin ki, artık gerçek değilsindir."

Çok uzun boylu, çok güzel ve çok mesafeliydi. ... Pelerini gece yarısının bir parçası gibi rüzgarda uçuşuyor ve gözleri ikiz yıldızlar gibi parlıyordu. Dünyayı dolduruyor gibiydi.

No comments: