The world is full of goods trains The passengers are cows And milk and butter. And cheese and lovely marmelade And bulls and horses, And cocks and hens. The cow is mother to the milk, And grandma both to cheese and butter. The cheese is cousin to the marmelade. The horse is cousin to the cock The hen lays eggs. The egg is cousin to the cheese and butter, The son and daughter of the milk. Isn't it strange? It is.
You've read the story of Jesse James-- Of how he lived and died; If you're still in need Of something to read Here's the story of Bonnie and Clyde.
Now Bonnie and Clyde are the Barrow gang. I'm sure you all have read How they rob and steal And those who squeal Are usually found dying or dead.
There's lots of untruths to these write-ups; They're not so ruthless as that; Their nature is raw; They hate the law-- The stool pigeons, spotters, and rats.
They call them cold-blooded killers; They say they are heartless and mean; But I say this with pride, That I once knew Clyde When he was honest and upright and clean.
But the laws fooled around, Kept taking him down And locking him up in a cell, Till he said to me, "I'll never be free, So I'll meet a few of them in hell."
The road was so dimly lighted; There were no highway signs to guide; But they made up their minds If all roads were blind, They wouldn't give up till they died.
The road gets dimmer and dimmer; Sometimes you can hardly see; But it's fight, man to man, And do all you can, For they know they can never be free.
From heart-break some people have suffered; From weariness some people have died; But take it all in all, Our troubles are small Till we get like Bonnie and Clyde.
If a policeman is killed in Dallas, And they have no clue or guide; If they can't find a fiend, They just wipe their slate clean And hang it on Bonnie and Clyde.
There's two crimes committed in America Not accredited to the Barrow mob; They had no hand In the kidnap demand, Nor the Kansas City Depot job.
A newsboy once said to his buddy: "I wish old Clyde would get jumped; In these awful hard times We'd make a few dimes If five or six cops would get bumped."
The police haven't got the report yet, But Clyde called me up today; He said, "Don't start any fights-- We aren't working nights-- We're joining the NRA."
From Irving to West Dallas viaduct Is known as the Great Divide, Where the women are kin, And the men are men, And they won't "stool" on Bonnie and Clyde.
If they try to act like citizens And rent them a nice little flat, About the third night They're invited to fight By a sub-gun's rat-tat-tat.
They don't think they're too smart or desperate, They know that the law always wins; They've been shot at before, But they do not ignore That death is the wages of sin.
Some day they'll go down together; They'll bury them side by side; To few it'll be grief-- To the law a relief-- But it's death for Bonnie and Clyde.
Fildişi kapılarından geçen rüyalar yalandır, hiledir, sanıdır. Diğeri, ancak gerçeği kabul eder.
Rüyalar hakkındaki en güzel şey, anlık olmalarıdır. Bir rüya sadece bir kez görülür ve sonra, unutulur. Onlara değer veren de budur, o ana ait olmaları, kayganlıkları, elle tutulamazlıkları... Ama eğer hatırlarsan, bir parçasını bile, değerlidir. Unutulabilir, her an tekrar kaybedilebilir, küçük, kırılgan bir parça...
Bir yolcuyum. Rüyalarınıza doğru hareket ediyorum. Rüyalarınıza biniyorum. Manhattan'da çelik perçinli, pamuk şeker gibi kokan bir ejderhaya biniyorum. Kısacası otobüsle yolculuk ediyorum. Yeni yolcuyu fark etmeyen bir çift var arka koltukta. Önde oturuyorum ve şoförle sohbet ediyorum. Delawate Eyaleti'ne yaklaşırken, rüya sahibi, küçük sabırsız bir köpek, çoktan unutulmuş geçmiş bir yaşamda meçhul istikametlere yelken açtığı seferleri görüyor rüyasında. Okyanusun tuzlu dalga serpintileri yüzümü acıtıyor. Rüyalarda ilerliyorum. Matthew'a yaklaşırken mücevheri hissediyorum.
Uyuyan çocuklarım. Rüyanızın içinde bir yolcunuz oldu ve siz, bunu asla bilmediniz.
dream "...Ve ancak O'nun rüyalarının bir parçası olduğunda bilirsin ki, artık gerçek değilsindir."
Çok uzun boylu, çok güzel ve çok mesafeliydi. ... Pelerini gece yarısının bir parçası gibi rüzgarda uçuşuyor ve gözleri ikiz yıldızlar gibi parlıyordu. Dünyayı dolduruyor gibiydi.
Almanya'da geçenlerde Macrander Hotels adındaki bir oteller zincirinin NPD'ye gönderdiği mektup: (NPD = Nationaldemokratische Partei Deutschlands = Alman Ulusal-demokratik Parti = Naziler)
NPD Fraksiyonu, Sachsen Eyalet Meclisi Herren H. Apfel und A. Delle xxxxxxxxxxxxxxxxstrasse 1 01067 Dresden
Holiday Inn Dresden'daki rezervasyonunuz hakkında
Sayın Bay Apfel, Sayın Bay Delle,
bugün www.hotel.de üzerinden 7 Kasım 2007 için yaptığınız rezervasyondan haber olduk ve itiraf etmeliyiz ki Amerikalı bir yatırım olan müessesemizi seçmiş olduğunuz için oldukça şaşırdık.
Müessesemizde hoş karşılanmayacağınız ve sizi konuk etmeyi meslektaşlarımdan da isteyemeyeceğim için hotel.de'den rezervasyonunuzu iptal etmelerini rica ettik.
Bu sözleşme sebebiyle mümkün olmazsa, müessesemize kazandıracağınız parayı dolaysız olarak Dresden sinagoglarına bağışlayacağımı bilmenizi isterim. Bunu lütfen, geçmişteki ideolojik yoldaşlarınızın daha önceki ziyaretlerinde sinegoglara verdiği hasarı biraz olsun kapatmak adına yapılmış küçük bir jest olarak görün.
Bu mektubun bir kopyası Dresden Basını'na gönderilecektir.
Kendinize uygun bir konaklama yeri bulmanız ve ziyaretinizi bizden esirgemeniz umuduyla,
en içten dileklerimle, MACRANDER HOTELS GmbH & Co. KG
Genel Müdür
kaynak: virtualunreality.blogspot.com ve onun kaynağı: nerdcore.de
Omuzlarımda gökleri taşıyayım. Güven ki en iyisini bileyim ve yapayım, Ki diğerlerine de göz kulak olayım. Ama güven büyüyen kara tohum rengidir. Güven akan yürek kanı rengidir Güven ruhun son nefesinin rengidir. Güven ölüm rengidir.
Bana güvenini ver, dedi kraliçe tahtına, Çünkü tüm yükü tek başıma taşımalıyım Güven ki yöneteyim, yargılayayım ve hükmedeyim, Ve kimse düşünmesin kandırıldığını. Ama güven mezar köpeğinin havlama sesidir. Güven karanlıkta ihanetin sesidir. Güven ruhun son nefesinin sesidir. Güven ölüm sesidir.
Johnny bodrumda İlacını karıştırıyor Ben kaldırımda oturmuş Devlet hakkında düşünüyorum Yağmurluğunun içindeki adam Çıkar yaka kartını, işten atıldın Fena öksürüyorum diyor Borçlarının ödenmesini istiyor Dikat et evlar Bir şeyler yaptın Tanrı bilir ne zaman Ama yine yapacaksın İyisi mi pasaja dal Yeni bi arkadaş bul Rakun derisi başlıklı adam Koca hücresinde 11 dolarlık fatura kesiyor Sende sadece 10 dolar var
Maggie geliyor koşarayak Yüzü siyah isle kaplı Diyor ki kaloriferden olmuş Yatakta bitkiler ama Telefon yine de kaçak Maggie diyor ki, herkes Mayıs başı baskın yapalım diyormuş DA'nın emirleri Dikkat et evlat N'apmış olursan ol Parmak uçlarında yürü Kafein tabletleri deneme Yangın hortumuyla dolaşanlardan Uzak dur en iyisi Burnunu temiz tut Sivil polislere dikkat et Rüzgarın ne yönde estiğini bilmek için Meteoroloji uzmanı olmaya gerek yok
Hasta ol, iyileş Mürekkep hokkalarında dolaş Zili çal, söylemesi zor Bir şey satabilir misin Çok çalış, tutuklan Geri gel, kör alfabesi öğren Hapse gir, kefalet öde Olmadı savaşa katıl Dikkat et evlat Vurulacaksın Ama tüketiciler, hilekarlar 6 saatlik kaybedenler Tiyatroların oralarda takılın Havuzun kenarındaki kız Başka bir enayi arıyor Liderleri takip etmeyin Nereye park ettiğinize dikkat edin
Yeniden doğ, kendini sıcak tut Kısa pantolonlar, romantizm, dans etmeyi öğren Giyin, kutsan Başarılı olmaya çalış Kadını tatmin et, adamı tatmin et, hediyeler al Hırsızlık yapma, hiçbir şey aşırma 20 yıllık öğrenim hayatı sonunda Seni sabah vardiyasına aldılar Dikkat et evlat Her şeyi saklı tutuyorlar Lağımdan aşağı atlasan daha iyi Kendine bir mum yak Sandalet giyme Skandalardan kaçın Bi serseri olmak istemezsin Sakız çiğnesen iyi edersin Tabancan da çalışmıyor Çünkü haydutun teki kabzasını almış.
Gölge'nin yüzüne, daha önce yeniden doğmuş olan ve sonsuza dek defalarca doğacak olan biri doğacak. Ejder yeniden doğacak ve yeniden doğuşunda haykırışlar ve diş gıcırtıları duyulacak. Ejder insanları kefen ve küllerle giydirecek ve tüm bağları kopartarak dünyayı yeniden kuracak. Hepimizi şafak gibi körleştirip doğuracak ve Yenidendoğan Ejder, Son Savaş'ta Gölge ile yüzleşecek ve kanı bize hayat verecek. Bırakın aksın gözyaşları, ey dünyanın halkları, Kurtuluşunuz için ağlayın.
Karaethon Döngüsünden Ejder Kehanetleri
Ve yolları çok olacak. Ve adını kim bilecek; defalarca, farklı kısveler altında doğacak aramıza, tıpkı şimdiye dek yaptığı, bundan sonra da yapacağı gibi, sonsuz zamanda. Gelişi sabahın keskin tarafı gibi olacak, yaşamlarımızı sükunet içinde yaşadığımız yerden saban izleri gibi tersyüz edecek. Bağları kıran; zincirleri ören. Gelecekleri inşa eden; kaderi çözen.
...Yıkım olmadan kurtuluş yok ve ölümün bu yanında umut yok.
"Onun gerçek Yenidendoğan Ejder olduğunu düşünüyorlar,"dedi sonunda, tiksintiyle. "Onun, Kehanetlerin söylediği gibi, her tür bağı kırdığını söylüyorlar. Erkekler lordlarını, çıraklar ustalarını terk etti. Kocalar ailelerini, kadınlar kocalarını bıraktı. Bu rüzgarla taşınan bir salgın ve sahte Ejder'den kaynaklanıyor."
Ölüm konuştu: Bağdat'ta yaşayan bir tüccar, bir gün hizmetkarını erzak almak için pazara göndermiş. Hizmetkar kısa bir süre sonra, bembeyaz bir yüzle tir tir titreyerek geri dönmüş. "Efendim," demiş, "bugün pazara gittiğimde bir kadın tarafından dürtüklendim. Döndüğümde, onun Ölüm olduğunu gördüm. Bana baktı ve tehditkar bir ifadeyle elini salladı; o yüzden hemen bana bir at ödünç ver de, bu şehirden uzaklaşıp kaderimden kaçayım. Ölüm'ün beni bulamayacağı bir yere, Samarra'ya gideyim." Tüccar ona atını vermiş ve hizmetkarı eyere atlayıp topuklarını atın böğrüne geçirerek atın gidebildiğince hızla, dörtnala oradan uzaklaşmış. Sonra tüccarın kendisi pazara gitti ve orada beni gördü. Yanıma geldi ve dedi ki, "Neden bu sabah hizmetkarımı gördüğünde tehditkarca elini salladın?" "O tehditkar bir hareket değildi ki," dedim ben de, "şaşkın bir hareketti. Onu Bağdat'ta gördüğüme şaşırdım, çünkü onunla bu gece Samarra'da bir randevum vardı."
W. Somerset Maugham 1933
Death is not the problem. What you think of death is the problem.
"The Church of Google" adı altında toplanan bir grup genç, Google'ı yeni tanrıları ilan ettiler. Kendilerine "Googlist" diyen bu topluluk, şu ana kadar tanrı tanımına en uygun varlığın Google olduğunu ileri sürüyorlar. Google'ın tanrı olduğunu 9 adımda şöyle kanıtlıyorlar: #1: Google şimdiye kadar 'her şeyi bilen' bir varlığa en yakın şeydir ve bu bilimsel olarak kanıtlanabilir. Kendisine kayıtlı 9,5 milyar internet sitesiyle tüm diğer arama motorlarından daha üstündür. Ayrıca biglileri üstün PageRank özelliğiyle dizer ve biz ölümlüler için hazmedilebilir hale getirir. #2: Google her yerdedir. Google aynı anda dünyanın her yerinde olabilir ve onunla her yerden bağlantı kurulabilir. #3: Google dualara cevap verir. Arama motorunu kullanarak sorulara cevap bulabilir, O'na sorun, size cevabını verir, yolu gösterir; ama bundan sonrası size kalmıştır. #4: Google potensiyal olarak ölümsüzdür. #5: Google sonsuzdur. İnternet teorik olarak sonsuza kadar büyüyebilir ve böylece Google da sonsuza kadar büyüyebilir. #6: Google her şeyi hatırlar. Google'ın önbelleği internetteki düşüncelerinizi ve söylediklerinizi sonsuza kadar kaydedebilir. Siz ölseniz bile, önbelleğe kayıtlı olanlar kalır ve böylece bir tür ahiret hayatı oluşturur. #7: Google 'kötü yola düşemez'. Google'ın şirket felsefesi kötülük yapmadan para kazanabileceğini söyler. #8: Google Trend'lere göre 'Google' kelimesi 'Tanrı', 'Allah', 'İsa', 'Buddha', 'İslam', 'Hıristiyanlık', 'Budizm' ve 'Musevilik' kelimelerinin toplamından daha fazla aranmıştır. İstatistik olarak görmek için buraya tıklayın. #9: Google'ın varlığı tartışılmaz bir gerçektir. Google'ın varlığı şu ana kadar var olan tüm tanrıların varlığından daha kanıtlanabilirdir. Google tam burdadır. Kendiniz de gidip onun kutsal varlığına tanık olabilirsiniz, inanç gerekli değildir.
Bu grup hakkında daha fazla bilgi için yandaki resme tıklayın. Eğer tanrının varlığıyla ilgili ya da bu dinin saçmalığıyla ilgili söyleyecekleriniz varsa buraya tıklayın. İngilizce bilmeniz cevap alma ihtimallerinizi arttırabilir, ancak ciddiye alınma ihtimalinizi arttıracağından şüpheliyim.
Dinlemeyi reddettiğin Ben yüzleşmek zorunda kaldığın yüzüm Yüzüne yansımış Ben geriye kalanım, doğru olanım Ben düşmanınım Ben seni dizlerinin üzerine çökerticek elim
Peki ya sen kimsin?
Ya diğerleri gibi olmadığımı söylersem? Senin oyuncaklarından biri olmadığımı söylersem? Numara yapan sensin Ya asla pes etmeyeceğimi söylersem?
"Orada yukarda, kuzey batıda Rhein nehri akıyor ve efsane der ki Loreley (ölüm perisi) orada oturup ölüm getiren şarkılarını söylemiştir. Ama bugün orada çok daha ölümcül bir müzik olacak." WE'RE GONNA ROCK AROUND THE CLOCK TONIGHT!
Beyaz adamın ülkesinde ben, aşağılıklardan daha aşağıyım; beyaz olmadığım için düşüğüm ve erkek olmadığım için tekrar düşüğüm. Ben dışlanmışlığın ve küçümsenmişliğin bedene bürünmüş haliyim -kadın olanım, renkli olanım, kabilesi olanım, toprakla bir olanım- beyazların teknoloji dünyasında yeri olmayan her şeyin bedenleşmiş haliyim. Ben, havayı kirleten fabrikanın kurulması için yer açılsın diye kesilen ağacım. Ben, atıklarla dolu nehirim. Ben, ruhu küçümseyen bedenim. Ben aşağılıklardan daha aşağıyım, ayaklarının altındaki pisliğim. Ama yine de John Dillinger beni karısı olarak aldı. Derinliklerime indi. Onun geliniydim; ama beyaz adamların kiliselerinde ve devletlerinde olduğu gib değil, dürüstlükle evliydik. Ağacın toprakla, dağın gökle, güneşin ayla evli olması gibi. Başımı göğsüne yaslar, saçlarıyla oynardım ve ona 'Johnnie' derdim. O bir erkekten fazlasıydı. Delirmişti, ama kabilesini bırakıp itilip kakılmak üzere düşmanıyla yaşamaya giden bir adamın delirmesi gibi değil. Asla kanca yaşamayı öğrenmemiş olan beyaz adamın delirdiği gibi deli değildi. Bir Tanrı'nın delirebileceği gibi deliydi. Ve şimdi bana onun öldüğünü söylüyorlar. "Ee?" diyor görevli, "bir şey söylemeyecek misiniz? Siz kızılderililer insan mısınız ki?". Gözlerinde kötü bir bakış var, çıngıraklı bir yılanın bakışları. Ağladığımı görmek istiyor. Orada durmuş, parmaklıkların arasından bana bakıp bekliyor. "Hiç mi duyguların yok? Bir hayvandan farkın var mı gerçekten?" Bir şey söylemiyorum. İfademi değiştirmiyorum. Bir beyaz asla bir Menominee'nin gözyaşlarını görmeyecek. Bakışlarımı görevliden koparıp yıldızlara dönüyorum, bugün çok daha uzak görünüyorlar. Uzak ve boş. Derinliklerimde büyük bir boşluk hissediyorum şimdi. Bir ağacı topraktan kopardığınızda, toprak da böyle hissediyor olmalı. Toprak da benim gibi sessizce haykırıyor.
Illuminatus! Eye Of The Pyramid Robert Shea & Robert A. Wilson
Eyalet Senatörü Ernie Chambers, Douglas bölge Mahkemesi'nde Tanrı'dan 'korku ve terör yaydığı' gerekçesiyle davacı oldu. Chambers, açtığı davada, “davalıdan, zararlı faaliyetler ve terör tehditlerine bir son vermesinin istenmesini” talep etti. Halkın oylarıyla seçildiğini hatırlatan Chambers, davalının, doğrudan veya dolaylı olarak, seller, depremler, kasırgalar, hortumlar ve salgın hastalıklara yol açtığını kaydetti ve davalının heryerde ve Douglas Bölgesi'nde de var olduğunu belirtti.
"Anarres'te hiçbir şey güzel değildir, yalnız yüzler güzeldir. Diğer yüzler, erkek ve kadın yüzleri. Bizim onlardan başka bir şeyimiz yok, birbirimizden başka bir şeyimiz yok. Burada siz mücevherleri görüyorsunuz, orada gözleri görürsünüz. Gözlerde de görkemi, insan ruhunun görkemini görürsünüz. Çünkü bizim erkeklerimiz ve kadınlarımız özgürdür, hiçbir şeye sahip olmadıkları için özgürdürler. Siz sahipler ise sahiplisiniz. Hepiniz hapistesiniz. Herkes yalnız, tek başına, sahip olduğu yığınla birlikte. Hapiste yaşıyor, hapiste ölüyorsunuz. Gözlerinizde görebildiğim yalnızca bu -duvar, duvar!"
"Bir mezartaşının üzerinde oturup, hayata bakıp 'Ne güzel!' demeye yokum!"
Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendiniz vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır, ya da hiçbir yerde değildir. Askerler geldiklerinde, ölü ve ölmekte olan erkek ve kadınların arasından, düzgün siyah giysileri içinde merdivenlerden çıktıklarında, büyük fuayenin yüksek, gri, parlak duvarının üstünde, bir adam boyu yükseklikte, geniş kan lekeleriyle yazılmış bir sözcük buldular: KAHROLSUN.
Die Ärzte, (die beste Band der Welt) Kasım ayında ne hakkında olduğu henüz belirsiz konsept albümünü çıkarıcak. Grup hakkında bilgisiz olanlar için kısa bi açıklama gerekli olabilir: Die Ärzte satanizmin yeni bi kolu olan Alman bir müzik grubudur. Hayranlarının (yani tarikat üyelerinin) gruba bağlılıklarını kanıtlamaları için ruhlarını Bela B.'ye, beyinlerini Farin Urlaub'a ve vücutlarını da Rodrigo Gonzalez'e satmaları gerekmektedir. Dinin esasları kısaca şöyle sıralanabilir: +Her kadın (= yetişkin erkeğin zıddı, yetişkin dişi olan insan) konserlere en az bir adet sütyen getirip bunu törensel bi şekilde gruba kurban etmelidir. +Her gün kahvaltıdan önce bir şişe Underberg veya kişinin antialkolik olması durumu halinde bir bardak süt tüketilmelidir. +İstek parça olarak asla -ama ASLA- Paul der Bademeister adlı şarkı istenmemelidir. +Die Prinzen adlı Alman pop grubunu açıkça sevmek, sevdiğini çaktırmak, şarkılarına orjinal sözleriyle eşlik etmek, o gruba para kazandıracak herhangi bir eylemde bulunmak büyük günahtır.
Albüm konusuna geri dönmek gerekirse ilk single olan Junge (oğlan/oğlum) şarkısının kendisi, sözleri ve sözlerinin çevirisi aşağıda verilmiştir:
Oğlum Neden hiç ders çalışmadın? Dieter'a baksana! Onun bi arabası bile var Neden Werner Amca'nın atölyesine gitmiyosun? O sana kesin iş verir Eğer ondan istersen
Oğlum Şu kılık kıyafetine bi bak! Pantolonunda delikler Ve sürekli bu gürültü! (Komşular ne diyecek?) Ve sonra bi de saçların Ne söyleyeceğimi bilmiyorum Onları boyamak zorunda mısın? (Komşular ne diyecek?) Asla eve gelmiyosun Seninle napıcamızı bilmiyoruz
Oğlum Annenin kalbini kırma Henüz çok geç diil Hala üniversiteye yazılabilirsin Eskiden hayvanları ne kadar severdin Bu tam sana göre olmaz mıydı Kendine ait bi muayenehane?
Oğlum Şu kılık kıyafetine bi bak! Burnunda delikler Ve sürekli şu gürültü! (Komşular ne diyecek?) Elektronik gitarlar ve aptal aptal sözler Bunu kim dinlemek ister ki? (Komşular ne diyecek?) Asla eve gelmiyosun Bu kadar kötü ilişkiler Sana beş kuruş para bırakmicaz! (Maliye Bakanlığı ne diyecek?) Bunun sonu nereye varıcak? Senin için endişelendiğimizi anlasana
Ve o kadar tatlı bi çocuktun ki... O kadar tatlıydın ki...
Ve şu arkadaşların yok mu! Hepsi uyuşturucu kullanıyo! Ve sürekli bu gürültü (Komşular ne diyecek?) Geleceğini düşün Aileni düşün Ölmemizi mi istiyosun??
Yarı suyun altında Yarı annemin kızıyım Tartışmaya açık bir parça Koleksiyonun tamamı İstedikleri yarı fiyatına Hastalıklı şöhrete sahip evin yarı yolundayım
Yarı kazara Yarı acıklı enstrümantal Düşünecek çok şeyim var Şaka mı yaptıklarını sanıyosunuz? Gidip onu kışkırtmalısınız Sanırım öğrenmenin tam zamanı
Yarı biyoloji, yarı ters gitmiş plastik cerrahi Burada fazla kalırsan komik bi şeyler olduğunu fark ediceksin Uzun zaman önce kara bir deliğin içindeydim Engellemek için hapların olmadığı zamanlarda Yarı Jill'im Yarı Jack
İki yarım eşittir İki şeytanın arasına bi haç Gıpta edilecek bir parça değil Ama eğer dinlersen Yarımlar ve yarım olmayanlar Arasındaki farkı anlarsın
Ama onu içeri aldığımda ilmiklerimin Hastalandığını hissediyorum Onu içimden temizleyip atmak istiyorum Ama dedikleri gibi 'kan daha yoğundur'
Yüzümde annemi görüyorum Ama sadece yolculuk ettiğimde Koşabildiğim kadar hızlı koşuyorum Ama Jack tökezleyerek peşimden geliyor Ve eğer yeteri kadar cesur olursam Onu atmanın bir yolunu bulurum Ve o kadar uçuyorum ki Ne sen ne de tüm sevgin beni indirebilir 83üne geldiğinde bile sihirli kelimeleri bulamadı Bu gerçeği değiştirecek: Yarı Jill'im Yarı Jack
Eve giden yolu yarıladım Yarı umutluyum Bi çözüm yolunun bulunacağına dair Çünkü bu kalabalıkla başa çıkabilecek kadar güçlü değilim Beni yok edebilir Ama vücudumu kurban etmeye hazırım Eğer Jack parçamı içimden çıkarabilseydi!
**Bazı şeyleri açıklaması için: şarkıyı Amanda babası için yazdı
Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı`nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...
Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş. Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyler yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını özlemiş, Balıkçıl kuşu bataklığını... Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi “şaşkınlık” ve sonuncusu Yedinci Vadi “yok oluş” ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş… Kaf Dağı’na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Simurg’un yuvasını bulunca öğrenmişler ki; “SİMURG ANKA – Otuz Kuş” demekmiş. Onların hepsi Simurg’muş. Her biri de Simurg’muş. Simurg Anka’yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça bataklığımızda, yıkıntılarımızda ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
Nasıl anlatabilirim ki? Denediğimde tekrar sırtını dönüyor Hep aynısı Hep aynı eski hikaye Konuşabildiğim andan itibaren Dinlemem buyuruldu Artık bir yol var Ve biliyorum ki uzaklara gitmeliyim
Tüm ağladığım zamanlarda Bildiğim şeyleri içimde tutarak... Zor olduğunu biliyorum Ama görmezden gelmesi daha da zor Haklı olsalardı katılırdım Ama biliyolar ki sorun onlar, Ben değil Artık bir yol var ve biliyorum ki gitmeliyim Uzaklara gitmeliyim
THERE'S NO HOME FOR YOU HERE, GIRL, GO AWAY THERE'S NO HOME FOR YOU HERE
Freiheit, freiheit Ist die Einzige die fehlt
"Hayat etli türlü gibidir. Sık sık karıştırmak gerekir yoksa tüm köpük yüzeye çıkar"-Ağaçkakan
Gülümsediğimde gerçek bi gülümsemeyim Hayallerim var, bir ülke kadar geniş Dedim ki, şimdi başa çıkabilirim Senin için daha iyi olur Bi şekilde üstesinden geliriz, Çünkü yaptığımız şey bu
Dışarda bi şeyler Sevginin tek dostun olduğu yerde Ve biz kendini iyi hissetmeni sağlayanlarız Esirgenecek biri Sevgi tek çıkış yolu olduğunda Ve biz kendini iyi hissetmeni sağlayanlarız
Kraliçeyi yatağından çaldı Ve kemiklerine bağladılar onu. Denizler bizimdir Ve güçler adına Dolaşıcağımız yerlerde dolaşırız
Yo, ho, hep beraber çekin Çekin bayrakları göklere İleri, ho, hırsızlar ve dilenciler Bizler asla ölmeyelim
Bazı adamlar öldü Bazıları hayatta kaldı Ve diğerleri denizlerde yol alırlar hala Kafesin anahtarıyla Ve şeytana olan borcumuzla Fiddler'ın Yeşilliği'ne yol alırız
Çan çalındısulu mezarında... Ölümcül sesini duyuyor musun? Biz bir çağrıyız herkese Fırtınaya kulak verinve yelkenlerinizi eve çevirin!
Yo, ho, hep beraber çekin Çekin bayrakları göklere İleri, ho, hırsızlar ve dilenciler Bizler asla ölmeyelim
"İçkiler, bizim içkilerimiz. Üzerinde biraların sallanmasını engelleyen matı olan masa, bizim masamız. Bizim dart tahtamız ve şurdakiler, bizim çemberlerimiz" Ayağını yere vurdu. "Halısı olmayan yer, bizim yerimiz. Tüm yayları çıkmış kıçımıza giren sandalyeler de bizim sandalyelerimiz. Biz buraya aitiz Bimbo," dedi Bertie. Ve şurdaki züppegötoğlanları yukarı çıkıp 'Lounge'da kalmalı, siktiğimin ait oldukları yerde!"
Tüm güzeller ve mükemmeller Burası onların bölgesi değil Milyonerler ve mimarlar Hiçbiri bugün burda değil Onlar yerine beni dene
Birbirimizi bir ömürdür tanıyoruz Henüz çocukken sarılırdım sana Seninle yılları saydım Rüyalarınla oynadım Yollarını ben seçtim Ben senin şansınım ve lanetinim Nerdeyse seni çılgına çevirdim Yine de hep bana inandın
Ben içindeki hasretim Ben içindeki hasretim
Ne zaman yanında olsam Her şeyi sadece benim için yaptın Seni yanlış yönlendirdim Verdiğim sözler çoğu zaman boştu Benim yüzümden öfkeden ağladın Benim yüzümden kendi kendinin düşmanı oldun Benim suçumdu, yapabileceğin bi şey yoktu Ben içindeki umudum ve benimle ölüyorsun
Ben içindeki hasretim Ben içindeki hasretim Ben içindeki hasretim ve benimle öleceksin
A friend with weed is better A friend with breasts and all the rest A friend who's dresed in leather A friend in need's a friend indeed A friend who'll tease is better Our thoughts compressed Which makes us blessed And makes for stormy weather Day's dawning, skins crawling Pure morning
"Gölge kaybolana, su kuruyana kadar, Gölge'nin içine dişlerimizi sıkarak, son nefesimize kadar meydan okurcasına haykırmak, Son Gün'de Köreden'in yüzüne tükürmek için."
Islat mızrakları... güneş tırmanırken
Islat mızrakları... güneş batarken
Islat mızrakları... kim korkar ölümden?
Islat mızrakları... bildiğim hiç kimse!
Islat mızrakları... daha yaşam sürerken
Islat mızrakları... yaşam sona ererken
Islat mızrakları... hayat bir düştür
Islat mızrakları... tüm düşler biter
Islat mızrakları... gölge gidene kadar
Islat mızrakları... su kuruyana kadar
Islat mızrakları... evden ne kadar uzakta?
Islat mızrakları... ölene kadar!
Yeri kaplayan kara rağmen, gecenin içinde rahatça koşuyordu. Gölgelerle birdi; ormandasüzülüyordu, gözleri ay ışığı altında güneş altındaymış kadar iyi görüyordu. Soğuk bir rüzgar kürkünü karıştırıyordu. Aniden rüzgar tüylerinin diken diken olmasına sebep olan bir korku getirdi. Yüreği Hiçdoğmamışlar için duyduğu nefretten de büyük bir nefretle hızlandı. Nefret ve ölümün yaklaştığı bilgisi. Artık yapılacak seçim yoktu. Hızla ölüme doğru koştu.
Kupa kuruyana kadar şarap içeceğiz Ve ağlamasınlar diye kızları öpeceğiz Ve zarları atıp gideceğiz Gölgelerin Jak'ı ile dans etmeye
Ay koştuğundan dans edeceğiz tüm gece, Ve kızları hoplatacağız dizlerimizde, Ve sonra siz de at süreceksiniz benimle Gölgelerin Jak'ı ile dans etmeye
Zaman Çarkı döner ve Çağlar gelip geçerek önce efsane olan, sonra solup söylenceye dönen, o Çağ tekrar geldiğinde uzun zaman önce unutulmuş olan anılar bırakır. Bazılarının Üçüncü Çağ, gelecek bir Çağ, uzun zaman önce geçmiş bir Çağ dediği Çağda, Kıyamet Dağları'nda bir rüzgar yükseldi. Rüzgar başlangıç değildi. Zaman Çarkı'nın dönüşünde ne başlangçlar, ne de sonlar vardır. Ama bu bir başlangıçtı.
Little, Big
-
Web Goblin here.
Two years and five blog posts ago, we were introduced to the 25th
Anniversary edition of *Little, Big or, The Fairies' Parliament*, by J...
No Game No Life
-
*Saya: What should I write?*
*Shaq: Tell the world.. Tell the world that it's an amazing anime.*
**I think this post has some spoilers. Close your eyes whil...
long long time...
-
it has been a very long time since i made my last post.
working you see. it has been a year though.. kill me, i'm not a guy to blog
maybe...
fuck it.
yamyam(masal denemesi 1/1)
-
-iyi günler, bugün nasılsın?
-her zamanki gibi, yani orta şeker...
-bunun böyle olması gerekmez, biliyorsun?
-değişeceğim diye farklı biri olacak değilim!
-i...